Sakız çiğnemenin yararı zararı hakkında geniş ve dar bilgi…
Yazar: Gürol Tonbul
Sakız denilen o küçük, o baştan çıkarıcı yumuşak lezzet yediden yetmişe herkesin, vazgeçemediği bir tutku... Bu tutku yeni falan da değil. Bulunuşu taa Eski Yunan’a kadar uzanıyor. Eski Yunanlılar, sakız ağacından elde ettikleri “mastiche” adını verdikleri maddeyi sakız gibi çiğniyorlarmış.
Dünyanın öbür ucunda da Mayalar, sakızın ana bileşeni olan “chicle” yi yani Hindibayı keşfetmişler. Gel zaman git zaman, bilim adamları chicle’yi ve doğal sakızı yan yana getirmişler ve sakızın yüksek çiğneme kalitesini yaratmışlar.
Haa, bize gelince…Anadolu halkı, sakız çiğnemeyi Ege Denizi’ndeki Sakız Adası (Chios) halkından öğrenmiş. Yunan adasına gidenler oradan damla sakızını getirmişler, durup dururken, sakızla Anadolu’daki balmumunu birlikte çiğnemeye başlamışlar. Hal böyle olunca, Osmanlı haremindeki kadınlar tarafından pek sevilmiş bu sakız denen illet. Haremin modası Anadolu’ya yayılmış ve sakız çiğnemek o günden bugüne gelmiş durmuş.
Şimdi bu yazı nereden çıktı demeyin.
Ülkelerden birinde, bir gün , ünlü genç kızın biri, tiyatronun birine oyun seyretmeye gitmiş. Rivayet odur ki, ağzında sakızla arkadaşıyla konuşmuş; hem de ön sırada. O sırada, oyuncunun biri, ön sıradaki kişinin sakız çiğnememesi için “kaş göz işareti yapmış” , ön sıradakine. Sonra da o işmar yetmemiş , “Halkın çoğu aç, azı toksa” derken eliyle ön sıradakini göstermiş diğerlerine ! Vay sen misin bu kaş göz işaretini yapan? Vay sen misin elleri böyle kullanan? Kalkıp gitmiş ön sıradaki, sonra birileri de kalkıp gitmiş- gelmiş diğerleri. Başlamış koşuşturmalar, fırçalar, atıp tutmalar, “bunu yapanların bir eli yağda bir eli balda” demeler, “kapatırım haa” tehditleri savurmalar … Olayın ne olup ne olmadığı anlaşılmadan, soruşturmalar daha tamamlamadan herkes yazmış, asmış, kesmiş, kapatmış… Olay, sakız olmuş herkesin diline…
Aman aman iyi ki bu ülke bizim ülkemiz değilmiş dediğinizi duyar gibiyiz… Onun için ülkelerden birindeki olayı anlattık ki, bir gün bizim ülkemizde de yaşanırsa bu türden olaylar, tarihten ders alına diye…
Neyse, dilimize sakız etmeden olayı, sakız çiğnemenin yararı ve zararı hakkında geniş ve dar bilgileri aktaralım sizlere:
Sigarayı bırakmak isteyen önce sakıza başvuruyor, yemeklerden sonra sindirimi kolaylaştırıyor, çene kaslarını güçlendiriyor, dişlere de faydası çok...
Demek ki, sakız çiğnemek yararlıymış. Ancak, sakızın tiyatroda çiğnenirken ne gibi faydası olduğuna ilişkin bir bilgiye ne yazık ki, rastlamadım. Olay sonrası verilen demeçlere bakılırsa, çene kaslarını güçlendirdiği savının ne kadar doğru olduğunu görebiliriz ya da hemen ısırma amaçlı konuşmalar yapıldığına göre, dişlere faydası olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sakız pazarının son derece hızlı bir şekilde değiştiğini ve büyüdüğünü söylüyor uzmanlar . Şöyle ki; sakız tüketimi aylık 740 ton civarında. 2007 yılında toplam 8 bin 870 ton sakız çiğnendi. Tüketimin yüzde 33’ünü, tatlandırıcılı draje sakızlar, yüzde 21’ini şekersiz ve yüzde 28’ini şekerli, yüzde 12’sini stik sakızlar oluşturuyor.
Tiyatroda hangi tür sakız çiğnendiğine ilişkin bir veriye ne yazık ki rastlamadım. Adı bilinmeyen ülkenin bakanına göre, patlatmadıktan sonra sakız çiğnenmesinde bir sakınca yokmuş. O halde tiyatrolarda, ünü yayılan genç kızla birlikte gündeme oturan, patlamayan sakızların revaçta olduğunu söyleyebiliriz. Yıllık tüketimin artmasını ise, politikacıların her şeyi- bilir bilmez – sakız gibi çiğnemesine, olayın boyutlarını öğrenmeden “tiyatroların devleti kapatılsın!” türünden bir konuşmayla sakızı bir bomba gibi patlamasına bağlayabilir miyiz acaba?
Sakız çiğneyen 43 milyon kişi var. Bu kişilerin yüzde 24’ü haftada 2 ila 5 kez, yüzde 25’i haftada bir, yüzde 12’si ise günde bir veya daha fazla sakız tüketiyor. Sakız çiğneyen kadınların sayısı erkeklere göre daha fazla ama erkeklerde de sayı hızla artıyor.
Demek ki, adı bilinmeyen ülkede, tiyatrolarda sakız çiğneyen insan sayısı, bu verilere göre, çok fazla. Acaba bu sakız olayını salondaki kaç kişi üstüne aldı ve alındı? Salonu terk edenlerin de, ön sıradaki sakız olayını bilmediklerine göre , kendi sakızlarını çiğnediklerini için alınganlık gösterdiğini savını ileri sürebilir miyiz?
Sakızla ilgili yapılan pek çok araştırma var. Yapılan bir araştırmaya göre sakız çiğnemenin kişilerin öğrenme, akılda tutma ve yeniden hatırlama konularındaki yeteneklerini arttırdığını ortaya koydu. Sakız aynı zamanda sakinleşip rahatlamaya, stresi azaltmaya yardımcı oluyor.
Demek ki, ünlü genç kız kendisine yapılanları, sakızın bu yüce gücü sayesinde, akılda tutmuş ve birden oynanan sahnedeki bütün olaylar gözünün önüne gelmiş ve “bizi tiyatroda görmek istemiyorlar” diye hatırlamış olmalı ki, salonu bu nedenle terk etmiş … Ancak, sakızın diğer yanının anılan kişi üzerinde neden etki yapmadığı enine boyuna tartışılmalı? Kişi sakinleşip rahatlamadığına, stresi de azalmadığına göre , sakız üzerinde yapılan son türden bilimsel açıklamalar ayvayı yemiş bulunuyor!
Sakızın bilinen hiçbir zararı söz konusu değil: ‘Sadece, çevreye etkisi tartışılıyor. Atılan sakız etrafı yapış yapış hale getiriyor ve kolay kolay erimiyor.
Demek ki, sakızın çevreye etkisi son derece zararlı. Hele hele adı bilinmeyen ülkenin tiyatrosunda bir çevre felaketi yarattı ki, sormayın! Oysa, sakız çiğneyen kişi , sakızı küçük kağıt parçacıkları içine koyabilir, oradan da cebine indirebilirdi. Onun yerine tiyatroda çevreye sakız saçmanın bir alemi var mıydı? Herkesin eline ayağına yapıştı işte. Tamam, ev sahibi biraz abartmış (!) ama patlatmasa da çatlatmasa da, sakız çiğneyenin hiç mi suçu yok!
‘Sakız çiğnedikçe tükürük salgısı üç kat artıyor. Tükürük salgısı dişlerin çürümesini engellediği için sakızın buna katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Sakız çiğnemek çene eklemine egzersiz yaptırıyor, kasları geliştiriyor. Öte yandan sakız dişteki yemek artıklarını temizliyor. Ama şekersiz ya da tatlandırıcıyla tatlandırılmış sakız çiğnenmeli.’
Demek ki, arada bir “Sanatın içine tükürürüm “ ifadesi, sakızın tükürük salgısını üç kat arttırmasından kaynaklanıyor. Bu tezahür kimi zaman heykelde kimi zamanda tiyatroda baş gösteriyor. Bu arada çiğnenen sakızın şekersiz ve tatlandırıcıyla tatlandırılmış olması kuvvetle muhtemel çünkü bu kadar basit bir olayın , laikler - mürteciler kavgasına dönüşmesi- tümüyle tatsız bir şey zaten…
Beyazlatıcı sakızlar zararlı mı?
‘Beyazlatıcı sakızlar, tıpkı beyazlatıcı diş macunları gibi diş minesini aşındırıcı etkiye sahip. Dişin en önemli organı mineyi küçük küçük çiziyor, minenin çizilmesi dişlerin çürümesine davetiye çıkarıyor. O nedenle dikkat etmeli.’
Demek ki, beyaz her zaman ak olmuyor ve akla gelmeyen aşınmalar gerçekleşiyor günden güne. Tüm kurumların küçük küçük çizikler yemesinin nedeni şimdi daha anlaşılır olmalı. Tiyatroda da küçük çizikler başladığına göre çürümeye de dikkat etmeli…
Uzmanlar sakız çiğnemenin hidroklorik asiti artırdığını bununda sindirimi kolaylaştırdığını söylüyor. Aç karnına çiğnendiğinde ise mideyi kazındırdığına dikkat çeken uzmanlar yemekten sonra 10 dakika çiğnenebilir, daha fazlası acıktırıyor’ diyor.
Demek ki, tiyatroda meydana gelen olayda, ünlü genç kız aç karnına sakız çiğniyor olmalı. Çünkü,olay kim ne derse desin , midesi kazınanların çıkaracağı, alınacağı cinsten…
Sakız lekesi nasıl çıkarılır?
Sakız örneğin elbisenize yapıştığında hemen üzerine bir poşetin içinde buz koyun. Buzun etkisiyle sakız donduktan sonra bir fırçayla donan sakızı fırçalarsanız yapıştığı yerden çıkar.
İşte, zurnanın zırt dediği yer burası. Bu sakız lekesinden , tiyatro nasıl kurtulacak,
merak konusu. İlişkiler buz kestiğine göre, verilen demeçlere de bakılırsa, kazıma etkisinde sorun yok demektir . Ancak, fırçalama olayı tersine bir etki yaratmış olmalı ki, ülkenin bakanı, önüne geleni fırçalamış, sakız da her yana bulaşmış. Bu tür durumlarda, uyanık olmakta yarar var çünkü sakızla uykuya dalarsa kişi, sakız her yanına yapışırmış insanoğlunun… İşte o zaman da saçını, kaşını, kirpini kesmek zorunda kalırmış ademoğlu.
Sakızdan sanat olur mu?
Sakız çiğnenirken – hele hele ön sırada- sanat olmayacağı kesindir. Ancak, yine ülkelerden birinde Sakız Geçidi varmış. Öyle ki; bir sokaktaki iki binanın dış yüzeyine milyonlarca sakız yapıştırılmış ve adeta bir sakız grafiti yaratılmış. Bu binada her renkten ve her şekilden bir sakız varmış. İşte , size fırsat! Tiyatronun duvarına da olay sakız yapıştırılmalı , demeç verenlerin, bağıran ve çağıranların sakızları yan yana dizilmeli ki, bundan sonra böyle olaylarda herkesin bu sakızı anımsaması sağlanmalı! Yine ülkelerden birinde de sakız çiğnemek yakın zamanlarda yasaklanmış.. Buna neden olarak sokağa atılan sakızın çevreye zarar vermesi, her sakızın bir sanat eseri olmaması gösterilmiş.
Ülkelerden birinde geçen sakız olayının toplumsal ilişkilere ve tiyatroya ne kadar zarar verdiği gördüğünüz değil mi? Eğer, bir gün bizim ülkemizde de bu türden bir olay olursa, soruşturma bitene kadar herkesin, özellikle de siyasetçilerin bu olayı sakız gibi çiğnemeyip, susması gerekli öz düşüncesini çıkarabiliriz sanırım.
Hadi gelin, ülkelerden birinde olmuş bu olayı Nasreddin Hoca’nın fıkrasıyla bağlayalım:
Bir gün Nasreddin Hoca’yı şölene çağırmışlar. Davetliler beraberce sofra olarak kullandıkları büyük sinilerin etrafına oturmuşlar. Yemeğe başlarken bir davetli ağzındaki sakızı çıkarıp koca yemek sinisinin üst kenarına yapıştırmış. Hoca da sakızı almış sininin kenarından, adamın burnunun ucuna yapıştırmış.
Davetliler “Aman Hoca Efendi ne yaptın” demişler, “sakızı koyacak başka yer bulamadın mı?”
Hoca gülümsemiş:
“Ne olur ne olmaz! Bu adamın malı kıymetlidir. Her zaman gözünün önünde bulunmalı.”
Sözün özü, toplumda başkalarının hoş görmeyecekleri davranışlarda bulunmamalı, her olaya küt diye atlamamalı, biraz sağduyulu olmalı…
*Koyu ve italik yazılar sakız üzerine yapılan araştırmaların bilimsel verileridir.